Çevre etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çevre etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Temmuz 2022 Cuma

ÜLKEMİZDEKİ MÜZELER - 2

ÜLKEMİZDEKİ MÜZELER-2

 

Evet yine bir tatil dönemi başladı ve insanlar tatil mekanları seçmeye başladılar. Geçtiğimiz yıllarda pandeminin etkisi ile yaz tatillerini hepimiz boş geçirdik. Ama artık pandeminin bitmesi ile artık yaz aylarını daha iyi geçirmeyi hedefliyoruz.

Yıl boyunca yoğun tempo lie çalışan bizler yaz tatilinde deşarj olmak için çeşitli aktivitelere yöneliyoruz. Herkes kendi zevkini göre gezi planları yapıyor. Benim tavsiyem Ülkemizdeki Müzeleri de gezmeyi unutmamanız.

Bu yazımızda da önceki yazımda olduğu gibi Ülkemizdeki Müzeleri tanıtacağım.

Herkese iyi gezmeler..)

Mevlana Müzesi- Konya

Konya ilinde bulunmaktadır.  Eskiden Mevlâna'nın dergâhı olan bu yapı, 1926 yılından beri faaliyet göstermektedir. "Mevlana Türbesi" olarak da bilinir.

Mevlana Müzesi
Mevlana Müzesi
Müze alanı bahçesi ile birlikte 6.500 m² iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 m²ye ulaşmıştır. Müzenin bahçesinde yer alan I. Selim tarafından yaptırılan şadırvanın göbeğinin Germiyanoğulları Beyliği tarafından hediye edildiği söylenir.

Ücretsiz olmadan önce, bağlı bulunduğu Kültür Bakanlığı'na en çok gelir getiren ikinci müzeydi. (Birinci Topkapı Sarayı müzesi). (Vikipedi’den alınmıştır.)

 Kesinlikle Konya’da görülmesi gereken bir yerdir.





Selçuk Efes Müzesi İzmir

 

Yaz aylarında tatilcilerin tercih ettikleri illerin başında gelen İzmir’de bulunan gezilesi bir müzedir.

Efes kazı alanındaki buluntulara ev sahipliği yapan müzedir. Artemis tapınağında bulunan Artemis Heykeli en çok bilinen eserdir.

Müze, arkeoloji ve etnografya olarak iki bölüme ayrılmaktadır.

Müze 2012 yılı sonunda kapanmıştır ve Kasım 2014'te kapsamlı bir yenileme sonrası yeniden açılmıştır.

Yılın her günü ziyarete açıktır.

 

Efes Antik Kenti
Efes Antik Kenti


Göreme açık Hava Müzesi – Nevşehir

 

Şehir karmaşasından sıkılan, serin ve otantik yer gezmek isteyenler için vazgeçilmez yerlerden biridir Göreme. Nevşehir’de bulunan Kapadokya olarak da bilinen bu şahane yerde yapılacak birçok aktivite de bulunuyor. Bunların başında pahalı bir aktivite de olsa, özellikle yabancı turistlerin tercih ettiği balon turu geliyor. Sabah gün ağarmadan başlayan balon turları eşsiz Kapadokya manzarasının görülmeye değer bir manzara olduğu tartışılmazdır. Bunun yanında safari turları yapmak da mümkündür ATV motorları ile.

Göreme Açık Hava Müzesi



 

 


 

 


6 Mayıs 2020 Çarşamba

HAVA KİRLİLİĞİNE SEBEP OLAN KÜKÜRT OKSİTLER


Kükürt Oksitler (SOx)

Kükürt oksit emisyonları, yakıtlarda bulunan kükürtten kaynaklanmaktadır. Kükürt dioksit suda ve vücut sıvısında yüksek oranda çözünen bir maddedir. Ortamda bir aerosol bulunması halinde; kükürt dioksit, aerosol ile birleşebilir, bunun sonucunda etkisi daha da artabilir. Aerosol kükürt dioksiti absorbe ederek solunum sistemine taşımaktadır. Daha sonra absorbe olmuş kükürt dioksit daha zararlı bir madde olan sülfürik aside dönüşmektedir. Eğer bu işlem dış ortamda olursa yani; atmosferin nemi ile birleşirse asit yağmurlarına neden olabilir. Kükürt dioksitin gazının aşağıda gösterilen reaksiyon sonucu sülfürik aside dönüşümü gösterilmektedir;

SO2+½O2→SO3

SO3 + H2O → H2SO4




Kükürtdioksit Ölçüm Yöntemleri

Kükürt oksitler (SOx) insan sağlığını ve çevreyi önemli ölçüde tehdit eden kirleticilerdir. Kükürt oksitler içerisinde en önemli payı ise; kükürt dioksit (SO2) oluşturmaktadır. Bu

gaz yanmayan renksiz bir gaz olup, 0,3-1 um derişimler de ağızda karakteristik bir tat bırakmakta 3 ppm ( milyonda bir

hacim)'in üstünde ise; boğucu bir his vermektedir. Fuel-Oil'in içerdiği kükürdün yanmasıyla önce SO2 oluşmakta ve sonradan bunun bir kısmı yanmadaki hava fazlalığına bağlı olarak SO3 'e dönüşmektedir.

Kükürtdioksit Ölçümleri

      İnfrared

      Elektro Kimyasal Sensörler

      GC

      FTIR

      Alev İyonizasyon Yöntemleriyle ölçülmektedir.




4 Mayıs 2020 Pazartesi

FOSFOR DÖNGÜSÜ VE ÖTROFİKASYON


Fosfor Döngüsü

Yaşam için gerekli önemli minerallerden biri fosfordur. Fosforun asıl kaynağı kayaçlardır. Fosfor kayaların yapısında fosfat olarak bulunur. Kayaların aşınması ve erozyon gibi süreçlerle fosfat ırmaklara ve akarsulara karışır ve buradan okyanuslara taşınır. Burada, diğer minerallerle birlikte depolanır. Milyonlarca yıl burada bekler. Kabuk çarpışmaları sırasında deniz tabanının bir kısmı yüzeye çıkar ve karasal yapı oluşturur. Kayaların yeniden aşınmaya başlamasıyla da tekrar döngüye katılır. Oldukça yavaş ilerleyen bu döngüde, karadan okyanuslara daha hızlı bir geçiş yaşanır. Fosforun yeniden karaya dönüşü, yüz binlerce yıl alır.

ÖTRÖFİK GÖL
Fosforun ekosistemlerdeki döngüsü daha hızlı ilerler. Tüm canlılar az miktarda fosfora gereksinim duyar. Fosfor, ATP, NADPH, fosfolipitler, nükleik asitler ve diğer organik bileşiklerin başlıca bileşenidir. Bitkiler, fosforun çözünüp iyonlaşmış formunu kullanırlar. Bunu öyle hızlı yaparlar ki, topraktaki fosfor miktarı birden bire olması gerekenin oldukça altına düşebilir. Otçul hayvanlar için fosforun tek kaynağı bitkilerdir. Etçil hayvanlar da, otçul hayvanları yiyerek fosfor gereksinimlerini karşılarlar. Hayvanlar, fosforun bir kısmını dışkı ve idrar yoluyla atarlar. Ölü canlıların çürümesiyle de bir kısım fosfor toprağa taşınır. Toprağa karışan fosfor, buradan yine bitkiler tarafından alınarak döngüye katılır.

1 Mayıs 2020 Cuma

OLMAZSA OLMAZ; “SU”



OLMAZSA OLMAZ; “SU”

İnsan hayatında var olan her şeyin önem sırası vardır. Hayatımızda bazı şeyler çok önemli bazı şeyler daha az önemli bazı şeyler ise “olmazsa olmaz” dediğimiz şeylerdir. Peki nedir insan hayatındaki olmazsa olmaz şeyler. Mesela oksijen olabilir mi? Ya da yiyecekler: meyveler, sebzeler, et ürünleri… Ya da eşimiz, dostumuz veya ailemiz mi? Ya da inançlarımız… Evet bunların hepsi doğru. Gerçekten olmazsa olmazlarımızdır bunlar. Bu düşündüklerimiz dışında öyle bir şey vardır ki aslında gerçekten olmazsa hayat olmaz, olmazsa az önce saydıklarımızın hiçbiri olmaz. İşte bu en önemli olmazsa olmazımız SU.



                    su döngüsü


            Evreni yaratan Rabb'imiz, tüm canlıların ihtiyacını karşılaması için suyu da yarattı ve onu kullanmamız için bizlere akıl ihsan etti. İnsanlar da bunun farkına vararak suyun önemini ve nasıl kullanması gerektiğini çok çabuk çözdü. Çünkü su olmazsa insan hayatı olamazdı. Daha tarihin ilk çağlarında inanlar yaşam alanlarını seçerken suyun olduğu yerleri aradılar. Nehirlerin, çayların kenarlarına yerleşim yeri kurdular. Göçebe yaşayanlar kullanabilecekleri su kaynaklarını aradılar. Biliyorlardı ki su olmadan yaşayamazlardı. Sadece insan kendi vücudunun içme suyu ihtiyacı için aramıyordu aslında suyu. Bir insan ne kadar su içebilirdi ki bir günde. 3 litre bilemedin 5 litre içebilir bir günde bir insan. Temizlik için, meyveler, sebzeler için, binek hayvanları için de şarttı hayatın olmazsa olmazı dediğimi su.
           

16 Nisan 2020 Perşembe

ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİNDE 5 TEMEL PROBLEM



5 Temel Problem;

          Üniversitelerin birçoğunda mühendislik fakültelerinde lisans programı olarak açılmış olan Çevre mühendisliği bölümlerinde binlerce öğrenci eğitim almaktadır. Aynı zamanda binlerce öğrenci de mezun olmuş bulunmaktadır. Büyük bir şevkle tercih edilen çevre mühendisliği bölümümüzün de bazı önemli sorunları bulunmaktadır. Okurken pek karşılaşmasak da artık meslek hayatının içine girdiğimiz zaman karşılaşacağımız sorunlar ve daha çok aslında mesleğe girme aşamasında karşılaşacağımız sorunlar mevcut. Bu yazımda sizlerle gerek kendi karşılaştığım, gerekse karşılaşanlardan dinlediğim bazı sorunlardan bahsedeceğim.

Arıtma Tesisi


 
1-      Kamuya Atanma Problemi: üniversiteyi bitiren herkesin günümüzde ilk hedefi her zaman kamu sektörü olmuştur. Kamu sektörünün rahatlığı ve bu sektörde alınan maaş herkesi cezbedecek niteliktedir. Fakat kamuya maalesef atama sayılarımız diğer birçok bölüme göre çok düşük sayılardadır. Esasında kamunun çevre mühendislerine ihtiyacı vardır, fakat ne sebepten ise bilinmez kamuya alımlarımız düşük sayılarda seyretmektedir. Kpss çalışarak kamuya atanmak isteyen değerli arkadaşlarımın asla ümitsizliğe kapılmamasını söylemek isterim ki şöyle de bir avantajımız var; alım sayısı daha fazla olan birçok bölüm öğrencilerinden daha düşük puanlar ile kamuya atanma şansımız da bulunmaktadır. Ümitsizlik yok çalışmaya devam…
 

5 Ekim 2019 Cumartesi

Küresel Isınma



KÜRESEL ISINMA


küresel ısınma
Dünyamız Kirleniyor
Gazete, dergi, televizyon, radyo gibi birçok yayın organından duyduğumuz Küresel Isınma konusunda bilgiye sahip miyiz? Nedir küresel ısınma, herkesin söylediği gibi tehlikeli, dünyamızın sonunu getiren bir olay mıdır biraz tartışalım.

Hava kirliliğinin dünyamıza ve insanlarımıza olan zararları tartışmasızdır elbette. Hava kirliliğinin temel sebeplerinden biri de küresel ısınmaya sebep olmasıdır. Küresel ısınma; atmosferde doğal olarak bulunan bazı gazların, doğal oranlarının artması olarak ifade edilebilir. Atmosferde doğal olarak bulunan karbondioksit, metan, ozon, kloroflorokarbonlar, diazotmonoksit gibi gazların artması küresel ısınmaya sebep olmaktadır. Peki bu gazlar neden küresel ısınmaya sebep olmaktadır. Doğal oranlarında atmosferde var olan bu gazlar güneşten gelen ışınların bir kısmını tutarak dünyamızı sıcaklık dengesini korumaktadır. Güneşten gelen ışınların tamamının yerküreye gelmesini engeller iken, yerküreye çarpıp tekrar atmosfere dönecek olan ışınların da dünyamızı terk etmesini yavaşlatmaktadır. İşte bu gazaları artışı yerküreye çarpıp yansıyan ışınları daha fazla tutmakta ve yerkürenin ısınmasına neden olmaktadır. Her geçen yıl bu gazlardaki artış küresel ısınmanın insanlara zararlarını da artırmaktadır. Küresel ısınma iklim değişikliğine sebep olmakta ve insanların yaşam şartlarının değişmesine dolaylı olarak sebep olmaktadır. Küresel ısınmanın oluşturduğu en büyük tehlike iklim değişikliğidir. Dünyamızda her geçen gün değişen iklim insanları olumsuz etkilemeye devam ediyor.

küresel ısınma
Eriyen Buzullar


Küresel ısınma kavramının hayatımıza ne zaman ve ne için girdiğini düşünürsek, karşımıza ilk olarak sanayileşme ve insan konforu için geliştirilen teknolojiler karşımıza çıkar. Sanayi inkılabının dünyamıza girmesi ile gerçekleşen sanayi ilerlemeleri küresel ısınmanın en temel sebeplerinden birisidir. Sanayileşmenin artması sonucu meydana çıkan sera gazları atmosferde çoğalmış ve küresel ısınmaya sebep olmuştur. Ayrıca insan konforu için gelişen teknoloji de sera gazlarındaki artışın diğer bir sebebidir. Fosil yakıtların kullanımı sonucunda da yoğun miktarda sera gazı atmosfere karışmaktadır. Gelişen teknolojiler, ilerleyen sanayi, fabrika artışlarının yanında bir de ormanların azalması söz konusudur. Atmosferin oksijen kaynağı olan ormanların yeryüzündeki oranının düşmesi de sera gazlarının etkisinin daha fazla hissedilmesinin sebeplerindendir.

sanayi
Sanayi ve hava kirliliği
Küresel ısınmanın önlenmesine karşı bazı uluslararası çalışmalar olmasına rağmen yeterli derecede önemli çalışma yapıldığını düşünmüyorum. Dünyanın sanayi devi olan ülkeler, teknoloji fabrikaları ile dolu olan ülkeler asla küresel ısınmaya karşı birleşip önlem almak için uğraşmazlar. Maddi kaygıları her zaman çevresel kaygılarının önüne geçmiştir.
İlerleyen yüzyıllarda değişen iklim umarız her geçen gün kötüye giden insan yaşam alanlarını daha da olumsuz etkilemez. İnanıyorum ki insanlığımız ilahi olarak da korunan bu dünyanın daha fazla çivisini çıkarmazlar…




18 Nisan 2019 Perşembe

Alüminyum Üretimi



Alüminyum Üretimi ve Atıkları

Saf alüminyum, hafif mavimsi beyaz bir metaldir ve Al ile sembolize edilmektedir.
Alüminyum üretim miktarı açısından demirden sonra ikinci sırayı alır. Alüminyum, hafifliği, kolay işlenebilirliği, iletken olması, sağlamlığı ve korozyondan etkilenmemesi gibi diğer metallere göre sahip olduğu avantajlar sebebiyle pek çok alanda tercih edilen bir metaldir. Saf olarak kullanıldığı gibi, alaşım olarak da kullanılabilmektedir. Sıcak çekilmeyi azaltmak, korozyona olan direnci, akışkanlığı, işlenebilme ve kaynak edilebilme özelliklerini arttırmak amacı ile alüminyuma çok fazla alaşım elementleri eklenebilmektedir.

Kullanım Alanları ve Önemi

Alüminyum metali çok genç bir metal olmasına karşın günlük hayatımızın her alanına girmiştir. Alüminyum, esnek, çok yönlü ve yeniden değerlendirilebilme yeteneğinden ötürü enerji tüketen değil enerji depolayan bir metaldir. Bu özellikleri işlevselliği, ekonomikliği ve kolay işlenebilirliği ile kombine edildiğinde bugün ve gelecek için birçok ürünün alüminyum metalinden ve alüminyum alaşımlarından üretilmesi mümkündür.
Bununla birlikte çevre açısından bakıldığında hafifliği nedeni ile başka taşımacılık olmak üzere birçok endüstriyel uygulamada enerji tüketiminin azalmasına yol açar. Enerji tüketiminin azalması, aynı zamanda enerji üretim süreçlerinde oluşan CO2 salınımında azalması anlamına gelir.


Cüruf Oluşum Süreci

Alüminyum, mühendisler kadar tasarımcıların da gözdesi olan bir metaldir. Bununla birlikte düzgün, estetik ve zarif görünüşü ile cep telefonları ve bilgisayarlar da dâhil olmak üzere birçok ürün için aranan bir malzeme olmaktadır.

28 Mart 2019 Perşembe

Bor Minerali Endüstrisi ve Atıkları


BOR ENDÜSTRİSİ VE ATIKLARI

•Bor, yeryüzünde toprak, kayalar ve suda yaygın olarak bulunan bir elementtir. Genelde, toprakta ortalama 10-20 ppm, deniz suyunda 0,5-9,6 ppm, tatlı sularda ise 0,01–1,5 ppmarasında bor bulunur.

•Yüksek konsantrasyonda ve ekonomik boyutlardaki bor yatakları borun oksijen ile bağlanmış bileşikleri olarak daha çok Türkiye ve ABD’nin kurak, volkanik ve hidrotermalaktivitesinin yüksek olduğu bölgelerde bulunmaktadır.

•Türkiye dünya bor rezervlerinin yaklaşık % 63’ne sahip olup yıllık 1,72 milyon ton boraks minerali ve bileşikleri üretimiyle ABD’den sonra dünya ölçeğindeki en büyük bor üreticisidir.

•Türkiye’deki bilinen bor rezervi 803 milyon ton olup tahmin edilen rezerv ise 2,40 ila 3,20 milyar ton arasındadır.

•Bor tabiatta serbest olarak bulunmaz. Bor elementi, doğada 150’den fazla mineralin yapısı içinde yer almasına rağmen, ekonomik anlamda bor mineralleri kalsiyum, sodyum, magnezyum elementleri ile hidrat bileşikleri halinde teşekkül etmiş olarak bulunur.

•Bor mineralleri, bünyelerinde değişik oranlarda bor oksit (B2O3) içeren mineraller olup, dünyada bor elementi kapsayan yüzlerce mineral bulunmasına rağmen ticari öneme sahip olanları çok azdır.

•Bor minerallerinden ticari değere sahip olanları; Tinkal(Boraks), Kolemanit, Uleksit, Probertit, Pandermit, Hidroborasitve Kernit’tir.

27 Mart 2019 Çarşamba

ICP OES- UV SPEKTROFOTOMETRE


ICP (INDUCTİVELY COUPLED PLASMA)
İNDÜKTİF EŞLEŞMİŞ PLAZMA

ICPKAYNAĞI (HAMLAÇ )

•İndüktifeşleşmiş plazma kaynağının temel prensibi, yüksek derişimde katyon ve buna eşdeğer derişimde elektron içeren, elektriksel olarak iletken bir gaz ortamı olan plazmada iyonlaştırılmasına dayanır.


•Bu borunun üst kısmını, yaklaşık 27 veya 41 MHz’de0,5-2 kW güç oluşturabilen bir radyo frekans  jeneratörü ile beslenen su soğutmalı, indüksiyon bobini sarar. Akan argonun iyonlaşması, bir Teslabobininden bir kıvılcımla başlatılır. Oluşan iyon ve elektronlar indüksiyon bobini tarafından oluşturulan manyetik alan salınımlarıyla etkileşir. 

•Bu etkileşim, düzenli bir yol içinde bobin içindeki iyon ve elektronların akmasına neden olur; iyon ve elektronların bu harekete karşı direnci sonucunda, bir ısı oluşur.


•Bu yolla oluşan plazma sıcaklığı, dıştaki kuvars silindirin termal izolasyonunu gerektirecek kadar yüksektir. Bu izolasyon, şekilde oklarla belirtildiği gibi borunun duvarlarına teğet olacak şekilde argon akışıyla sağlanır. Teğet akış, radyal olarak plazma merkezini ve içteki tüpün iç duvarlarını soğutur.



ICP
•En içteki kuvars borudan 0,3 –1,5 L/dakika’lıkargon akışıyla, şekilde gösterilen hamlaç içine numuneler taşınır.

•Numuneler argon akışı içine, uygun yöntemlerden herhangi birisiyle verilir.

•Numune enjeksiyonu için en yaygın kullanılan düzenekler, sisleştiricilerdir

•Burada numune bir argon akışıyla çaprazakışlısisleştiriciiçinde sisleştirilirve oluşan çok küçük damlacıklar plazmaya taşınır. Aerosoller, ultrasonikbir sisleştiricivasıtasıyla sıvılardan da oluşturulmaktadır.

•Kullanılan argon gazının üç temel görevi vardır.

•Bunlar:
•Plazmayı oluşturmak,
•Numuneyi sürüklemek,
•Dışarıdan geçirilerek tüplerin soğumasını sağlamaktır.
•Numune atomları, zamanla gözlenen noktaya ulaşır. Burada atomlar 4000-8000 ºK sıcaklık aralığında yaklaşık 2 mikrosaniyekalırlar.
•Bu zaman ve sıcaklıklar, alev yöntemlerinde kullanılan en sıcak alevlerde görülenden yaklaşık 2-3 kat daha büyüktür. Bunun sonucunda daha iyi bir atomlaşma olur ve çok daha az kimyasal girişim sorunu ile karşılaşılır.
•iyonlaşma girişimi etkileri çok küçük veya hiç yoktur, çünkü argonun iyonlaşmasından gelen elektron derişimi, numune bileşenlerinin iyonlaşması sonucu oluşan elektron derişiminegöre çok büyüktür

23 Mart 2019 Cumartesi

KATI ATIKLARIN KİRLİLİK POTANSİYELİNİ BELİRLEME TESTLERİ




KATI ATIKLARIN KİRLİLİK POTANSİYELİNİ BELİRLEME TESTLERİ



Ekstraksiyon ve sızdırma terimleri birbirlerinin yerine kullanılabilir ve kirleticilerin katı veya kararlı bir matriksten akışkana taşınması işlemi olarak tanımlanabilirler. Malzemenin kirleticileri sızdırma yeteneğine de sızdırabilirlik denir.
Bir sızdırma testi yapmanın çeşitli nedenleri vardır.Sızdırma testi, uygun bir karar verme süreci için temel oluşturmak için uygulanan düzenleyici kanuni bir test olarak yürütülebilir. Bu durumda sonuçlar daha önceden belirlenmiş standartlarla karşılaştırılır. Kararlılaştırılmış malzeme sızdırma sonucu ya geçer ya da kalır.

Bu testler:
1. TCLP (Toksisiste Karakteristik Liç İşlemi )

2. SPLP (Sentetik Yağış Liç İşlemi )

3. MEP (Çoklu Ekstraksiyon işlemi )

TCLP ( Toksisite Karakteristik Liç İşlemi )

TCLP, arıtma teknikleri ve kararlılaştırma işlemlerinin etkinliğinin karşılaştırılmasında yararlı bir metottur. Bu metotta sızıntı miktarlarının standartlara uygun olup olmadığı araştırılarak zararlı olan veya yüksek değerlere sahip olan maddeler belirlenir. TCLP, ABD’de 1986’da kabul edilen EP zehirlilik testlerinin yerine geçmek üzere yasaların gerektirdiği bir testtir. Belli bir atığın depolanmadan önce teknoloji bazlı arıtma standartlarını karşılayıp karşılamadığını belirlemek için yapılır. Metot, evsel ve endüstriyel atıkların birlikte atılmasını modellediği gibi, içermiş olduğu işlem basamaklarına bağlı olarak atığın sahip olduğu pH’nın etkisini de modellemektedir. Bir numunede bulunan organik kirleticilerin mobilitesini belirler ve ortaya çıkan sızıntı suyunun "tehlikeli madde" kapsamına girip girmeyeceğini ortaya koyar. Sızıntı suyu, numunenin asit nötrleştirme kapasitesi temel alınarak belirlenir.
TCLP, USEPA tarafından kara atıkları kısıtlama programı uyarınca en iyi gösterilen mümkün teknolojiler (BDAT) işlem standartlarının halka açıklanmasında temel olarak kullanılmaktadır ve ABD’de tehlikeli atık ve katılaştırılmış malzeme özelliklerinin belirlenmesi için uygulanması zorunlu olan deney yöntemlerinden biridir.
Bu metotta, karalılaştırılmış malzeme 9,5 mm’den küçük boyutlara parçalanır. Parçalanan malzeme, zayıf asetik asit ekstraksiyon sıvısıyla karıştırılır. Sıvının sıvı katı oranı 20:1’dir. Hazırlanan karışım Döner ekstraktörde 18 saat çalkalanır ve 0,6-0,8 mikrometre cam elyafı filtresinden süzülür. Bu sıvı TCLP ekstraksiyonu olarak adlandırılır. Bu ekstraksiyon sıvısı, uçucu organikler, yarı-uçucu organikler, metaller ve pestisitler açısından analiz edilir . TCLP, EP’ye göre daha fazla organik bileşiğin tayinini kapsar (20 solvent ve uçucu organik bileşik, 16 yarı uçucu organik bileşik ve 2 ek pestisit). EP testindeki 14 inorganik ve organik kimyasallar için verilen düzenleyici limitler, TCLP testinde tekrar ele alınmış ve revize edilmiştir. Ayrıca bu testte belirlenen 38 organik kimyasal için yeni düzenleyici limitler oluşturulmuştur (USEPA, 1989). Her iki zehirlilik testi de atıklardaki organik ve inorganik bileşenlerin yağmur suyu etkisiyle sızmasını simule edecek şekilde tasarlanmıştır ve her iki testte de katı örneklerden metallerin ve organiklerin ekstrakte edilmesi için zayıf asit çözeltisi kullanılmaktadır. EP ve TCLP zehirlilik testlerinin her ikisi de çamur ya da katı maddedeki organik ve inorganik bileşikleri kantitatif olarak ölçmemektedir. Atık örnekleri, 9,5 mm’lik filtreden geçecek büyüklüğe getirilinceye kadar ufalanır. Sıvı katıdan 50 psi basınç altında 0,6 ile 0,8 µm’lik borosilikat cam-fiber filtreden süzülerek ayrılır. Atığın alkalinitesi ve depolama kapasitesine göre TCLP için iki çeşit depolanmış asidik filtreleme çözeltisi seçeneği sunulmuştur. İkisi de asetat depolama çözeltisidir. Çözelti 1’in pH’i 5, çözelti 2’nin pH’ı ise 3’tür. Filtreleme çözeltisi 20:1 sıvı/katı oranında eklenir ve örnek 18 saat boyunca karıştırılır. Filtreleme çözeltisi süzülür ve analiz edilmek üzere baştan ayrılmış olan sıvı atık ile birleştirilir.

SPLP (Sentetik Yağış Liç İşlemi )

SPLP; USEPA’nın, asidik yağışlara maruz kalmış endüstriyel atıkların liçini temsil etmesi amacıyla, 1994 yılında geliştirmiş olduğu bir metottur. Metodun, özellikle asidik yağışlarla yüzey ve yeraltı sularına metal iyonlarının liç olma potansiyellerini belirlemek için daha gerçekçi bir yaklaşım sağladığı ifade edilmektedir.
SPLP, sıvı, toprak ve atıklardan organik ve inorganik maddelerin liç edilebilirliği hakkında bilgi sağlamak amacıyla kullanılan ve çalkalama yoluyla elde edilen bir ekstraksiyon sistemidir. Bu metod TCLP prosesine benzemektedir. Fakat TCLP ile birlikte kullanılan asetik asit yerine havadan gelen nitrik ve sülfirik oksitlerden oluşan asit yağmuruna benzer bir ortamı oluşturmak için nitrik ve sülfirik asit kullanılmaktadır.bu deneylerde sahanın yağmur asitliğine uygun pH seçilmelidir.
EPA 1312 Sentetik Çöktürme Süzme İşleminin (SPLP) temel amacı, asit yağmurlarının neden olduğu asitli ortamlardaki atık maddelerde bulunan inorganik fazların mobilitesini belirlemektir. pH oranı düzenlenmiş ekstraksiyon sıvısı, reaktif suyuna 60/40 oranında sülfürik asit / nitrik asit karışımı eklenmesiyle elde edilir. pH değeri, Mississippi Nehri'nin doğusunda bulunan ağır sanayi bölgelerinde ya da Mississippi Nehri'nin batısında bulunan az sanayileşmiş bölgelerde beklenen asit yağmuruyla karşılaştırılabilecek bir seviyeye düzenlenir.
 SPLP yönteminde katı miktarının yüzdesinin belirlenmesi TCLP yönteminde olduğu gibi numunenin ekstraksiyon işleminden önce yapılmaktadır
Başlangıç numunesi hazırlama işlemi, numunenin, %80'lik kısmının 9,5 mm elekten geçirilene kadar küçültülmesini içerir. sıvı/katı oranı 20 olacak şekilde uygun miktarda ayarlanan atık temsili bir numune kabın içinde tartılır ve katı maddenin 20 katına eşit ağırlıktaki bir ekstraksiyon sıvısı yardımıyla çıkarılır. ağırlıkça 60/40 oranında karıştırılmış H2SO4/HNO3 çözeltisiyle pH’sı 4.20±0.05’e ayarlanmış olan ekstraksiyon çözeltisiyle karıştırılır. Ekstraksiyondan hemen sonra numune 18 saat boyunca aralıksız yuvarlanır. Ardından, sızıntı suyu 0,6 - 0,8 µm cam elyaf filtreden geçirilerek katı fazdan ayrıştırılır. Her iki faz da analiz edilir.

MEP (Çoklu Ekstraksiyon işlemi )

USEPA, katı atıkların atıldıkları ortamlarda, mevsimsel değişimlere bağlı olarak defalarca donma-çözünme gibi etkilerini ortaya koymak amacıyla 1986 yılında farklı bir test metodu daha geliştirmiştir. MEP (Multiple Extraction Procedure; Çoklu Ekstraksiyon İşlemi) olarak bilinen bu metot, uzun süreli asidik yağışlara, donma ve erime gibi durumlara maruz kalmış atıklara uygulanan ve ardışık ekstraksiyonları içeren bir yöntemdir.
Metotta, asidik yağışları modellemek amacıyla ağırlıkça 60/40 oranında karıştırılmış H2SO4/HNO3 karışımıyla pH’sı 3±0.2’ye ayarlanmış ektraksiyon çözeltisi kullanılmaktadır. Sıvı/katı oranı 20 olan atık- çözelti karışımı, 20-40°C aralığındaki sıcaklıkta 24 saat süreyle temas ettirilir. Her 24 saat sonunda karışım santrifüjlenerek ayrılır ve süzüntüde pH ve metal iyon analizleri yapılır. Metodun birinci basamağında pH’sı 5 olan asetik asit çözeltisi kullanılır ve ekstraksiyon periyodu boyunca 0.5 N asetik asit çözeltisi kullanılarak pH 5’de tutulur. Daha sonraki basamaklarda ise pH’sı 3±0.2’ye ayarlanmış ektraksiyon çözeltisi kullanılır. Bu işlem ardışık olarak dokuz kez tekrarlanır ve dokuzuncu ekstraksiyon sonrasında herhangi bir bileşenin konsantrasyonu 7 ve 8. ekstraksiyonda bulunanlardan yüksek ise ekstraksiyon işlemi konsantrasyon artışı duruncaya kadar devam ettirilir.

13 Mart 2019 Çarşamba

Nitrifikasyon ve Denitrifikasyon


NİTRİFİKASYON VE DENİTRİFİKASYON


Nitrifikasyon

Nitrifikasyon, atıksuda mevcut amonyum (NH4) iyonlarının bakteriler tarafından önce nitrite sonra da nitrat iyonlarına dönüştürülmesidir. Amonyağı nitrite oksitleyen bakteri türleri Nitrosomonos ve Nitrosococcus olarak bilinmektedir. İlk basamakta nitrite (NO2) oksitlenen amonyum iyonları, ikinci basamakta Nitrobakter ile nitrata (NO3) dönüştürülür.                       (Öztürk, )
Nitrifikasyon enerji üreten iki basamaklı bir prosestir.

Nitroso-bakteriler:
2NH4+ + 3O2→ 2NO2- + 4H+ + 2H2O
Nitro-bakteriler:
2NO2- +  O2→ 2NO3-
Toplam oksidasyon reaksiyonu:
NH4+ + 2O2NO3- + 2H+ + H2O
Yukarıdaki toplam oksidasyon reaksiyonu esas alındığında Amonyum nitrite dönüşümü için 3,43 g O2/g ve nitritin nitrata dönüşümü için 1,14 g O2/g oksitlenmiş NO2 gerekli olup amonyumun tam oksidasyonu için gerekli oksijen 4.57 g O2/g oksitlenmiş N’dır. Sentez göz önüne alındığında gerekli olan oksijen ihtiyacı 4,57 g O2/g N’den daha azdır. Oksidasyona ilaveten oksijen karbondioksit ve azotun hücre kütlesine bağlanmasından elde edilmektedir.
Hücre dokusu ihmal edildiğinde, yukarıdaki toplam reaksiyonu yürütmek için ihtiyaç duyulan alkalinite miktarı aşağıdaki denklem yazılarak hesaplanabilir.

NH4+ + 2HCO3- + 2O2 → NO3- + 2CO2 + 3H2O

Yukarıdaki denkleme göre dönüştürülen amonyum azotu gramı başını CaCO3 olarak 7,14 g alkaliniteye ihtiyaç olacaktır.
Elde edilen enerji ile beraber amonyumun bir kısmı hücre dokusuna asimile edilmektedir. Biyokütke sentez reaksiyonu aşağıdaki gibi ifade edilebilir.
4CO2 + HCO3- + NH4+ + H2O    C5H7O2N + 5O2
C5H7O2N kimyasal formülü sentezlenmiş bakteri hücrelerini ifade etmektedir. Hücre asimilasyonu da dikkate alındığında dönüştürülen amonyum azotu gramı başına 4,25 g O2 kullanılmakta, 0,16 g yeni hücre üretilmekte, CaCO3 olarak 7,07 g alkalinite giderilmekte ve yeni hücrelerin oluşumunda 0,08 g inorganik karbon kullanılmaktadır (Metcalf ve Eddy, 2003).

11 Mart 2019 Pazartesi

AZOT DÖNÜŞÜMLERİ


     

      BİYOLOJİK ARITIMDA AZOT DÖNÜŞÜMLERİ

       Atıksudan azot giderimi için kullanılan en yaygın iki metot fiziksel ve biyolojik metottur. Izgaradan geçirme ve çökelme askıda katılara bağlı olan organik azotu giderecek fiziksel yöntemdir. Katı madde giderimleri bazı nutrientleri giderebilirken çözülebilir azotun büyük fraksiyonunu içeren nutrientlerin çoğu giderilemez.  Atıksu arıtımında biyolojik azot giderimini doğrudan içeren üç temel biyolojik proses amonifikasyon, nitrifikasyon ve denitrifikasyondur (Whichard, 2001). Biyolojik arıtımda biyolojik azot dönüşümleri Şekil 2.1’de verilmiştir.

BİYOLOJİK ARITMA

Şekil 2.1. Biyolojik arıtmada azotun dönüşümleri (Metcalf ve Eddy, 2003)

        Azot Asimilasyonu:
  Heterotrofik ve ototrofik organizmalar NH4+ ve NO3-‘ı alarak assimilasyon (hücre sentezi) için kullanır. Mikroorganizmalar her ne kadar NO3-‘ı asimilasyon için kullansa da, nitratı önce amonyuma dönüştürür ve daha sonra hücre sentezi (protein sentezi) için kullanır.  Atıksu arıtım tesislerinde hücre sentezi için azotun giderilmesi nedeniyle bir miktar azot giderimi mümkün olur. Bitki ve alg hücreleri azotu amonyum şeklinde tercih eder. Bu nedenle NH4+ bazlı gübreler NO3- bazlı gübrelere tercih edilir (Bitton, 1994; URL1).
Azotun bu asimilasyonu çözülebilir fazdan azotun net bir kaybını meydana getirmesine rağmen giderim sağlayan azotun temel dönüşümlerinden biri değildir. Azotun giderimini ihtiva eden çoğu evsel ve yüksek kuvvetli tarımsal atıksularda, bakteriler büyüme için ihtiyaç duyduğu azotu kullandıktan sonra geriye kalan miktar hala yeterince yüksektir (Whichard, 2001). 

8 Şubat 2019 Cuma

ÇÖZÜNÜRLEŞTİRME YÖNTEMLERİ




ÇÖZÜNÜRLEŞTİRME YÖNTEMLERİ


KATI ÖRNEKLERDE ÇÖZÜNÜRLEŞTİRME YÖNTEMLERİ

        Analizi yapılacak örneklerin inorganik ve organik içeriklerinin belirlenmesi için çözünürleştirme işlemleri uygulanmaktadır. Element analizlerinde organik yapının parçalanması için farklı teknikler uygulanmaktadır. Bunlar, kuru yakma, yaş yakma, mikrodalga ile çözünürleştirme ve oksidatif UV fotoliz teknikleridir. 

         1. Kuru Yakma ile Çözünürleştirme

         En eski çözünürleştirme tekniğidir. Bu teknikte örnekteki organik kısım havada kömürleştirildikten sonra örnek, uygun bir kaba (kroze gibi) alınarak alevde veya kül fırında yakılır. Organik matriks genellikle önce kömürleşir, yanar ve kül şeklinde kalır. Kalan bu kısım inorganik maddeleri içermektedir. Bazı örneklerde ise oluşan CO2 gazı karbonat şeklinde kül içinde kalabilir. Bunu önlemek için örnek, oksijence zengin alevde veya saf oksijenle yakılmalıdır.
Kuru yakma yöntemi genellikle pek tavsiye edilmemektedir. Bunun nedeni ise selenyum ve civa gibi uçuculuğu yüksek olan elementlerin kayba uğramasıdır. Kuru yakmanın tam olabilmesi için gereken sıcaklık değerlerine ulaşıldığında sodyum ve potasyumda kayıplar da meydana gelebilmektedir.

         2. Yaş yakma ile Çözünürleştirme

        Bu teknikte örnekler, genellikle HCl, H2SO4, HNO3, HClO4, HF, H2O2 gibi yükseltgeyici kimyasallar veya bunların karışımlarında çözülür.
H2SO4 ile çözünürleştirme: Uçuculuğu diğer asitlere göre daha düşük olduğundan yüksek sıcaklığın istendiği durumlarda kullanılmaktadır.

5 Şubat 2019 Salı

Sularda Bulunan Ağır Metaller



SULARDA BULUNAN AĞIR METALLER VE ÇEVRESEL ETKİLERİ


       
ÖZET

            Yapılan çalışmada sulardaki ağır metallerin çevre mühendisliği açısından önemi ve canlı hayatında ne gibi etkileri olduğu öğrenildi. Ayrıca sulardaki ağır metallerin nasıl ve hangi yöntemlerle hesaplanacağı ve bazı suların ağır metal oranlarının hangi seviyede olması gerektiği öğrenildi. Gerek grup arkadaşlarımızla yapmış olduğumuz araştırmalar, gerekse deney sorumlusunun anlatımları neticesinde sulardaki ağır metaller hakkında geniş bilgi sahibi olundu. Sulardaki bazı ağır metaller; arsenik, cıva, kurşun, krom, kadmiyum, nikel, demir, bakır, çinko, antimon, berilyum, selenyum, tellür, talyum’ dur.   

GENEL BİLGİ
Metallerin Çevresel Etkileri:
           Metallerin çevresel etkilerinin ele alındığı bu makale serisinin üçüncü ve son bölümünde ağır metallerden cıva, arsenik, antimon, berilyum, selenyum, tellür ve talyumun toksikoloji etkileri ele alınmıştır. Bu makale serisinin sonunda okuyucuların ülkemizde de şimdilik büyük bir sorun olan çevre kirliliği ve ortamlardaki ağır metal kontaminasyonlarının flora ve fauna için ne kadar tehlikeli oldukları hakkında genel fikir sahibi olduklarına inanıyoruz. Geri kazanımın, uygun atık depo sahalarının oluşturulmasının, her türlü sanayi kolları için arıtım tesislerinin kurulmasının, en basit örnekle kullanılmış pillerin doğaya atılmamasının; en az üretim yapmak, sanayileşmek kadar önemli olduğu bu çalışmanın ortaya çıkmasındaki temel düşünceyi teşkil etmiştir. Anlatımlarda tıbbi terimler kullanılmaktan özellikle sakınılarak, mümkün olduğunca genel bilgi seviyesinde ve anlaşılır kalıplarla bu metallerin ve bileşiklerinin negatif etkileri, vücutta nerede akümüle oldukları ve verdikleri zararlar genel hatlarıyla ele alınmıştır.

Damlatmalı Filtreler



         DAMLATMALI FİLTRELER                            




DAMLATMALI FİLTRELER VE BİYOLOJİK YAŞAM
Damlatmalı filtreler, biyolojik atıksu arıtımı icin en eski sistemlerden biridir.  Gaye, filtreden geçen substratın yani organik maddenin çökebilir hale gelmesidir. Damlatmalı filtreler, üzerine mikroorganizmaların yapıştığı çok geçirimli malzemeden yapılmış genellikle silindirik bir yapı içine yerleştirilmiş bir yataktan ibarettir. Atıksular bu yataktan geçirilir. Atıksuyu yüzeye homojen olarak dağıtmak için dönen sıvı dağıtıcıları kullanılır. Atıksu akım hızı, biyofilmleri tanecik yüzeylerinden koparmayacak şekilde yavaş olup film halinde katı yüzeyden aşağı doğru akarlar.
Dort onemli bileşeni vardır;
1-      Dairesel veya dikdortgen bir havuza yuksekliği 1-2.5 m olacak şekilde filtre malzemesi doldurulur. İdeal bir filtre malzemesi, uzerinde daha cok bakterinin buyuyebilmesi icin cok geniş yuzey alanına sahip olması gerekmektedir. Ayrıca, içerisine havanın difuz edebilmesi ve kopan bakterilerin kolayca filtreden uzaklaşabilmesi için filtre malzemesi yeteri kadar boşluk hacmine sahip olmalıdır. Filtre malzemesi olarak, seramik materyal, taş, plastik malzeme ve tahta kullanılabilir. PVC yada polipropilenden imal edilmiş plastik malzemeler damlatmalı filtreler için kullanılır. Ayrıca, kırma taş ta yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Taş malzeme filtre malzemesi olarak kullanıldığı takdirde cok fazla ağırlık oluşturur ve filtre fazla yuksek yapılamaz. Filtre malzemesi olarak plastik kullanılması durumda ise; filtre malzemesi hafif olup 6-10 m ye kadar yuksek filtreler kullanılabilir.
2-      Atıksu dağıtıcısı: Atıksu dağıtım yapısı atıksuyun filtre malzemesi uzerine eşit şekilde dağıtılmasını sağlar. Atıksuyun filtre uzerine yukleme hızı duşuk yuklu filtre icin 5 m3/m2/gun den az olmalı, yuksek hızlı filtreler icin ise hidrolik yukleme hızı 25 m3/m2/gun’den kucuk olmalıdır.
3-      Damlatmalı filtreden arıtılmış suyun toplanması ve havanın filtreye erişmesi icin bir dren sistemi olmalıdır.

4 Şubat 2019 Pazartesi

Ülkemizdeki Çevre Sorunları

         

           Türkiye'de Çevre Sorunları 

           Ülkemizde çevre sorunlarını anlatan güzel bir çalışma yaptığımı düşünüyorum. Yaptığım bu çalışmanın okuyanlara faydalı olması için paylaşmak istedim.

ÇEVRE SORUNLARININ SEBEPLERİ
Hızla artan dünya nüfusu, plansız sanayileşme ve sağlıksız kentleşme, nükleer denemeler, bölgesel savaşlar, verimi artırmak amacıyla kullanılan tarım ilaçları, yapay gübreler ve artan deterjan gibi kimyasal maddelerin kullanımı giderek çevre kirliliğine neden olarak çevre sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bunun doğal sonucu olarak kirlenen hava, su ve toprak canlıların yaşamını olumsuz yönde etkileyecek boyutlara ulaşmıştır. Genel olarak çevre sorunları, insanların yaşadıkları hayat ortamının doğal yapısını tahrip etmektedir. Bozulan bu doğal hayat çevre üzerinde yaşayan tüm canlıların yaşamlarını olumsuz yönde etkilemektedir. İnsanlar kendilerine daha rahat ve ferah yaşam koşulları sağlamak için doğal olarak çevreye zarar vermektedirler.
KATI ATIKLAR
Katı atık: Üreticisi tarafından atılmak istenen ve toplumun huzuru ile özellikle çevrenin korunması bakımından, düzenli bir şekilde bertaraf edilmesi gereken katı maddeleri ve arıtma çamurunu ifade etmektedir. (Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği). Ev, okul, park, sokak gibi yerlerden toplanan süprüntüler, ticari, tarımsal, endüstriyel faaliyetler sonucu meydana gelen atıklar, hastanelerde yapılan tıbbi faaliyetler sonucunda oluşan atıklar, su ve atıksu arıtım tesislerinden üretilen çamurlar genel olarak katı atıklar sınıfına dahildir.

29 Ocak 2019 Salı

ATIKSULARDAN AĞIR METALLERİN UZAKLAŞTIRILMASI


      Atık Sulardan Ağır Metallerin Giderilmesi

        Hala Ahmed Hegazi'nin 10 Mart 2013 tarihinde kabul edilen makalesinin Türkçeye Çevrilmiş halinin özetini burada paylaşıyorum. Çevre Mühendisliğini yakından ilgilendiren bir konu olan Ağır metallerin atık sulardan uzaklaştırılması hakkında çalışmalar yapılmış ve çok faydalı tespitler yapılmıştır. Bilinenin aksine Ahmed Hegazi, pahalı olan aktif karbonun yerine, tarımsal ve endüstriyel atıklardan yararlanmış ve kayda değer sonuçlara ulaşmıştır. Makalenin orijinalini veya çevirisini isteyen arkadaşlar yorum kısmında belirtebilirler.

       Makalenin özeti;

         Özet; Adsorpsiyon prosesleri, çeşitli araştırmacılar tarafından ağır metallerin atık akımlardan uzaklaştırılması için yaygın bir şekilde kullanılmaktadır ve aktifleştirilmiş karbon sıklıkla bir adsorban olarak kullanılmaktadır. Su ve atıksu arıtma endüstrilerinde yaygın olarak kullanılmasına rağmen, aktif karbon pahalı bir malzeme halini alıyor. Son yıllarda, eliminasyon için güvenli ve ekonomik yöntemlere duyulan ihtiyaç kirli suların sebep olduğu ağır metallerin, piyasada bulunan aktif karbona düşük maliyetli alternatiflerin üretilmesi yönünde araştırma ilgisini gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, tarım bazlı ucuz adsorbentlerin olası tüm kaynaklarının araştırılması ve bunların ağır metallerin uzaklaştırılmasına yönelik fizibilitesinin ayrıntılı olarak incelenmesi acil bir ihtiyaçtır. Bu araştırmanın amacı, atık sudaki ağır metallerin giderilmesi için daha ucuz adsorbentlerin kullanım olanaklarını incelemektir. Çeltik kabuğu ve uçucu kül gibi tarımsal ve endüstriyel atık yan ürünleri, EL-AHLIA Şirketi atık suyunun elektrokaplama endüstrileri için gerçek bir vaka çalışması olarak atıksudan ağır metallerin giderilmesi için kullanılmasına yöneliktir.
            Sonuçlar düşük maliyetli adsorbentlerin 20-60 mg / l konsantrasyonda ağır metallerin uzaklaştırılması için verimli bir şekilde kullanılabileceğini, ayrıca gerçek atık su kullanarak pirinç kabuğunun aynı anda Fe, Pb ve Ni'nin uzaklaştırılmasında etkili olduğunu gösterdi Uçucu kül Cd ve Cu'nun uzaklaştırılmasında etkili olmuştur.


          Çevre Mühendislerine ve Çevre mühendisliği okuyan arkadaşlarımıza faydalı bir makale olacağına inanıyorum. Zaman zaman bu şekilde paylaşımlarda bulunacağım.


Manşet